Göz Hekimi Çiftlerin Hikayeleri

Dr. Safiye Ali ve Prof. Dr. Türkan Akyol’dan Başlayan Gelenek…

Türk tıp tarihinin ilk kadın doktoru olan Safiye Ali, Türkiye’nin ilk kadın bakanı ve rektörü ünvanlı Prof. Dr. Türkan Akyol’un eşleri de doktordu. Cumhuriyet’in kurulmasıyla, modernleşme ve çağdaşlaşma sürecinin yeni bir evresine giren Türkiye’nin öne çıkan güçlü kadınları arasında yer aldılar ve eşleriyle birlikte Türk tıp tarihine kazındılar. Dr. Safiye Ali, daha sonra adını Ferdi Ali olarak değiştiren Dr. Ferdinand Krekeler’le evlenmişti ve
Cağaloğlu’nda ataerkil anlayışın zorluklarına rağmen açtığı muayenesinde, eşinin de desteğiyle insanlara hizmet etmiş ve modern tıbbın öncülerinden olmuştu. Prof. Dr. Türkan Akyol da eşi Prof. Dr. Turhan Akyol ile 62 yılı birlikte geçirdiler. Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olan Prof. Dr. Türkan Akyol’un, yine kendi gibi doktor olan eşi her zaman yanında oldu. Bu güçlü geleneği temsilen Ophthalmology Life Dergisi de evli göz hekimi
çiftlerin hikayelerini paylaşmaya devam ediyor.

Ophthalmology Life Dergisi olarak göz hekimi çiftler; Kaderli ve Beyazyıldız Aileleri ile görüştük. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Göz Uzmanları Doktor Öğretim Görevlisi Ahmet Kederli ve Eşi Dr. Sema Kaderli İle Özel Samsun Büyük Anadolu Hastanesi’nden Dr. Emrah Beyazyıldız ve Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi’nden Dr. Özlem Beyazyıldız’ın meslek ve özel yaşamlarından oluşan hikâyelerine tanık olacaksınız.

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Kaderli;
1986 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Ankara’da tamamlamasının ardından, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Tıp fakültesinin ardından, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ihtisasını tamamladı. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde göz uzmanı olarak görevine devam ediyor. Dr. Sema Kaderli; 1988 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğretimini Ankara’da gerçekleştirdikten sonra, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Mezuniyetinin ardından Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ihtisasını yaptı. Bir buçuk yıldır Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde göz uzmanı olarak görev yapıyor.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi göz uzmanları Dr. Öğr.
Üyesi Ahmet Kaderli ve eşi Dr. Sema Kaderli, asistanlıkları sürecinde birbirlerini tanımalarının ardından yaşamlarını birleştirmeye karar vermiş. Çift, “iş hayatında yaşadığımız zorluklara rağmen, eğitim aldığımız dönemden itibaren sahip olduğumuz hayallerimizi, isteklerimizi, güzel bir dünyada yaşamak isteğimizi birbirimize
hatırlatmamız, mesleğimize yönelik arzumuzu güçlendiriyor” diyor. Sanatla ve sporla bütünlük içinde iş-hayat yaşam dengesiyle mesleklerini başarıyla gerçekleştiren çifte, hayatlarına dair birçok özel soru yönelttik.

Yolunuz nerede ve nasıl kesişti?

AK: İkimiz de Ankara’da bulunan Dr. Binnaz Ege, Dr. Rıdvan Ege Anadolu Lisesi mezunuyuz. Ancak, o yıllarda tanışma fırsatımız olmadı. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
asistanlık sürecimizde tanıştık. Evlilik teklifimi, en yakınlarımız ve arkadaşlarımızın eşliğinde İstanbul’da Ağva’da yaptım. Beş yıldır evliyiz. İki buçuk yaşında bir kızımız var.

Aynı mesleği paylaşıyor olmanızın aile hayatınızdaki pozitif ya da negatif yönleri nelerdir?

SK: Mesleği öğrenmeye başladığımız asistanlık döneminden bu yana birlikte aynı hastanede çalışmamızın en olumlu yanı; iş hayatımızda birbirimizin yaşadığı zorlukları görerek, gün
sonundaki yorgunluk kısmında empati kurmamızı güçlendirmesi ve birbirimize destek olmamızı sağlaması oldu. Birbirimizi tanımlamada kullandığımız sevgili, eş, iş arkadaşı
gibi sıfatları çoğaltarak, aynı mesleği yapmamızın dezavantajını hissetmeyi engelliyoruz.

AK: Meslek yaşamı içerisinde oluşan günlük sorunları, insanın eşiyle mesleki bilgi donanımı dâhilinde paylaşıyor olması ve eşinden destek alabilmesi çok güzel bir fırsat oluşturuyor. Yeri geldiğinde, iş hayatında da ortak sorunlara sahip olabiliyoruz. Elbette bu sorunları aşmak için birlikte çabalamak da bizi güçlendiriyor. Eşlerin birbirlerinin sosyal çevrelerine dahil olmalarının ilişkiler için bir avantaj olması gibi iş çevresinde de ortak alanlara sahip bulunmanın artılarını ve desteğini büyük oranda hissediyoruz.

Eşinizin en sevdiğiniz özellikleri nelerdir?

SK: Ahmet’in en sevdiğim özelliği; sadece iş hayatında disiplinli ve çalışkan olması değil, hayatta yapacağı en ufak şeyleri bile özveriyle başlayıp gerekli önemi göstererek sürdürmesi. Zaman yönetimini güzel yaptığı için hayatımızda ne kadar yoğun olursak
olalım, hiçbir zaman planlarımızı ertelememiz gerekmiyor. Neşesiyle, eğlencesiyle, hevesleriyle yaptığı programlar; tıpkı palette renkleri karıştırıp keşfedilebilecek güzel yeni
bir tona erişmişçesine, heyecanla ve farklılıkla hayatımı güzelleştiriyor.

AK: Sema’nın hayatını renklendirdiğimi söylediği hızım ve heyecanım gündelik akışta bazen o kadar yoğun olabiliyor ki; yaşadığım zamanda durup ruhumun bedenime yetişmesini bekleyemez hale geliyorum. İşte bu süreçlerde eşimin hayatımdaki rolü belki de kendimi dengelememin tek çözümü gibi hissettiriyor bana. Eşimin seçimleri, benim çözüm odaklı
davranışlarıma kıyasla; farklı, renkli ve daha otantik oluyor. Sema’nın hayattaki seçimleri, zevkleri benim hiçbir zaman aklıma gelemeyecek kadar farklı ve zarif. Onun hem naif
hem de bir o kadar güçlü duruşunu çok beğeniyorum. Tüm zıt güzel sıfatları bir arada taşıyabildiği için şaşkınlıkla karakterine hayranlık duyuyorum.

Birlikte seyahat ettiğiniz yerler neresi?

SK: Aslında, katıldığımız etkinliklerden öte, birlikte yeni yerler, müzikler, aktiviteler keşfetmekten hoşlanıyoruz. İkimizin de ailesi biz doğduğumuzdan beri Ankara’da yaşıyor. Açıkçası en çok keyif aldığımız şey; yerleşik bir hayat biçimiyle büyümemize rağmen,
yolda olmak. Nereye gittiğimizden çok, gittiğimiz yolların anlarını yaşamaya çalışıyoruz. Çocuğumuz doğmadan önce de doğduktan sonra da daima yollarda olduk, vazgeçmeden sürekli hareket halindeydik. Sadece, planlı uzun yolculuklar değil, kısa seyahatler, plansız geziler var hayatımızda. Farklı kültürleri, farklı yaşayışları gözlemlemekten fazlasıyla keyif
aldığımız için çocuğumuz doğduktan sonra da bu arayışımıza üç kişi olarak devam ettik. Hayatımıza yerleştirdiğimiz bir kavram seyahat. Seyahatleri, bir fırsat yakaladığımızda
planlayabildiğimiz bir aktiviteden ziyade, hayatımızın bir parçası haline getirmeye çabaladık.

AK: Avrupa seyahatlerimiz ne kadar güzel ve etkileyici olsa da Tayland ve Rusya; Sema’nın bahsettiği farklı kültür farklı insanlarla tanışmak açısından çok etkileyici oldu. Trans Sibirya treni ile yolculuk Rusya seyahatimizi unutulmaz kıldı. Üçlü çıktığımız bu tren yolculuğu,
bizim için yolun keyfini çıkarmak açısından eşsizdi. Ben fotoğraf çekmekten Sema da resim yapmaktan çok hoşlandığı için İsviçre Alpleri tatilimiz de bizim için unutulmazdı.

Sema Hanım, resim yapmaya nasıl ve ne zaman başladınız? Resim sizin için ne ifade ediyor?

SK: Resim sanatına olan eğilimimi lise yıllarında fark ettim. Üniversitedeyken resme meraklı bir arkadaşım ve danışman bir hocamla resim kulübü kurduk, ders araları ve sonlarında
atölyede çalışmalar yapıyorduk. Üniversite öğrenciliğim sırasında dört karma sergi açtık. Her yıl 14 Mart Tıp Bayramı’nda gerçekleşen sergileri heyecanla bekliyordum. Resim
yapmayı çok seviyorum. Bana göre renkler, desenler, çizgiler aslında bizim gördüklerimizin ötesinde şeyler anlatıyor. Güzel sanatlar fakültelerinde temel eğitim kitaplarından biri olan
John Berger’in Görme Biçimleri kitabı aslında resme ilgisi olan herkes tarafından rahatlıkla okunabilecek bir kitaptır. Ufacık bir çizgi, ufacık bir fırça darbesi o resme bakan kişiyi başka duygulara götürebilir. Sadece görme değil, işitme ve koku duyularını da insanda canlandırır.
Daha sonraki yıllarda bir ressamdan dört yıl boyunca dersler aldım. Atölye çalışmalarına Ankara’da çeşitli sanat galerilerinde devam ettim. Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde karma sergiye resimlerimle katılma fırsatım oldu. Yaptığımız seyahatlerde gittiğimiz şehirlerde hem klasik müzeleri hem de modern sanat galerilerini gezmeyi seviyorum, her tablom sanki gezdiğim yerlerden izler taşıyor. Figueres’deki Salvador Dali Müzesi benim
için en unutulmaz müzedir.

Daha çok ne tür resimler yapıyorsunuz, sevdiğiniz sanatçılar, akımlar hangileri?

SK: Atölye çalışmalarına ilk olarak kara kalemle başladım. Kara kalemle doğru çizgileri ve doğru tonlamaları öğrenirken, perspektif duygunuz güçleniyor. Eş zamanlı olarak, tıp fakültesinde anatomi dersleri görmeye başlamıştım. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde birinci sınıfın son komitesinde artistik anatomi dersi almıştık. Çağlar boyunca ünlü tabloları
anatomi ile değerlendirmiştik. Okuduğum dönemde, dekanımızın ve anatomi profesörümüzün desteğiyle, tüm tıp fakültesi öğrencilerine böyle sosyo-kültürel alanlar
sağlanması çok güzeldi. Yine o dönem birçok kulüp kuruldu. Aslında arkadaşlarımız, o dönem birçok alanda başarılı çalışmalarda bulunma fırsatı yakaladı. Ne kadar yoğun olursa olsun sanatla iç içe olmanın, üniversite öğrencilerine böyle fırsatların sunulmasının kıymetini yaşayarak öğrendim. Şimdi de Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir resim kulübü kurmayı hedefliyorum. Yağlı boyaya yönelmemdeki sebep; yağlı boyanın örtücü bir boya olması. Kusurları örtebilirsiniz, tual üzerindeki hatalarınızı düzeltme fırsatı sunar. Yanlış fırça darbelerini bir sonraki fırça darbeleri ile geri alabilirsiniz. Öğrenmeye meraklı ve hevesli insanlar için yağlı boya aslında güzel bir seçimdir. Röprodüksiyon,
natürmort, serbest kompozisyon başlangıçta çalıştığımız tarzlardı. Şu an ilgi alanım daha çok kübizm akımına kaydı. En sevdiğim sanatçılar, George Braque, Pablo Picasso, Fikret Mualla, B. Rahmi Eyüboğlu.

Ahmet Bey koşu hayatınızda önemli bir yer tutuyor, değil mi?

AK: Koşu benim için çok da eski olmayan bir hobi. Koşuya yönelik çalışmalarımın dört yıllık bir geçmişi var. Hayatım boyunca hareketliydim ve sporla iç içeydim. Çok sevdiğim
bir arkadaşımın motivasyonuyla başladığım koşu macera süreci; zamanla kafamdaki bütün problemleri düşünmek için kendimle baş başa kaldığım zaman dilimleri haline geldi. Ankara’da çeşitli koşu grupları veya bireysel antrenmanlarla haftada üç dört gün yaklaşık beş ile on beş bin metrelik koşularla başladığım koşu serüveni, artarak hayatımdaki yerini, zihin yogasıyla kuvvetlendirdi. Uzun metrajlı koşuları tercih ediyorum çünkü dayanıklılığımı ölçme, iç sesimi dinleme, kendi sınırlarımın neler olduğunu görme olanağı sağlıyor bana. Bir sonraki antrenmanda, kendimi geliştirmek adına daha detaylı düşünme fırsatı buluyorum. Koşunun vücudumdaki fiziksel etkilerini hissederken, adım atma şeklim, kullandığım koşu ayakkabısı gibi bir sürü parametreyi optimal hale getirmeye çalışıyorum. Ankara’dayken farklı koşu gruplarıyla farklı yerlerde birçok antrenman yaptım. Yurt içinde düzenlenen Bodrun Ultra Maratonu, Runatolia, Wings for Life World Run gibi birçok koşu organizasyonuna katıldım.

Bir tatil kenti Muğla’da yaşamanın sizin için önemi nedir?

SK: Muğla, Ege ve Akdeniz’in birleştiği noktada, Türkiye’nin en uzun sahil şeridine ve uçsuz bucaksız ormanlarına sahip dünya harikası bir coğrafya. Burası, pek çokları için emeklilik
sonrası yaşanacak bir yer olarak görülmesine rağmen, burada yaşamak, her zaman bizim hayalimizdi. Bu hayalimize daha erken yaşta eriştiğimiz için çok mutluyuz.

AK: Koşuya olan ilgim nedeniyle doğayı tercih ettiğim için Muğla’da yaşamak benim için apayrı keyifli oldu. Muğla’da sadece koşmak değil, doğa yürüyüşleri de aslında her zaman
keyifle erişilebilir ve kolay hale geldi. Bodrum’da yer alan Leleg Yolu veya Fethiye’de başlayıp Antalya’da sonlanan dünyaca ünlü Likya Yolu en çok tercih ettiğim rotalar
arasında bulunuyor.

Ulucanlar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde asistanlık görevi yaparken, ortak proje çalışmasında gerçekleşen tanışmaları, evlilikle sonuçlandı. Beyazyıldız çifti evliliklerini başarı ve mutluluğun anahtarı olarak tanımlıyor.

Doç. Dr. Emrullah Beyazyıldız:
1982 yılında Ankara’da doğdu. 2006’da, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi bölümünden mezun olduktan sonra, Göz Hastalıkları İhtisasını Ulucanlar Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. 2008 yılında, Belçika Gent Üniversitesi’nde iki ay boyunca Retina
Bölümü’nde görev aldı. Göz Hastalıkları Uzmanı olarak ilk görev yeri, 2011 yılında Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesi oldu. 2014 yılında, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tayini çıktı. 2015 yılında, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Retina ve ROP Kliniği’ni kurdu, aynı hastanede medikal ve cerrahi retina alanında çalıştı. 2019 Kasım
ayından itibaren Özel Samsun Büyük Anadolu Hastanesi’nde çalışıyor.

Dr. Özlem Beyazyıldız:
1984 yılında Samsun’da doğdu. 2008 yılında On Dokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, mecburi hizmetini Yozgat’ta tamamladı. Ardından, Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi bölümünü kazandı. Üç ay görev yaptıktan sonra, çocuk psikiyatrisinin kendisine uygun olmadığını düşündü ve tekrar TUS’ a girerek 2009 yılında,
Ulucanlar Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü’nü kazandı. İhtisasını tamamladıktan sonra, 2014 yılında, mecburi hizmet nedeniyle başladığı Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Pediatrik Oftalmoloji, Şaşılık ve ROP Birimi’nde aktif görev alıyor.

Eşinizle yollarınız nerede kesişti, tanışma hikâyenizden bahseder misiniz?

EB: Eşimle yolumuz, asistanlık eğitimini aldığımız Ulucanlar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kesişti. Asistanlığımın üçüncü yılında, Özlem asistanlığa yeni başlamıştı.
Asistanlığımın ilk yıllarında, yurt dışı projelerde yer almıştım. Poliklinikte görev yaptığım bir gün, Özlem yurt dışında bir araştırma projesi yapmak istediğini ve yardımcı olup olamayacağımı sormuştu. Bu teklifi kabul ederken, bir yıl sonrasında, Özlem’e evlilik teklifi yapacağımdan ve onun da kabul edeceğinden habersizdim. Bir proje bizi nereden
nereye getirdi. Evliliğimiz, dokuzuncu yılına girdi.

Eşinizle birliktelik sizin için ne ifade ediyor?

ÖB: Eşim öncelikle, benim hayatta dert ortağım ve arkadaşım. Aynı zamanda sevgilim, eşim ve en sonunda da meslektaşım. Onunla tanışmış ve evlenmiş olmam başarımın ve
mutluluğumun anahtarıydı. Geriye dönüp baktığımda, “İyi ki onunla tanışmışım” diyorum.

Emrullah bey çok üretken bir yapınız var, TUS’a hazırlananlar için Patoloji Kitabı yazdınız ve yeni baskısında kitabınızı güncellediniz, bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

EB: Öğrencilik hayatımda, hep cerrah olmayı istemiştim. Fakat bir yandan da tıbbın temeli olan patolojiye hayranlığım vardı. Özellikle babamın küçük yaşlarda tek gözünü enfeksiyon
nedeniyle kaybetmesinden dolayı Göz Hastalıkları bölümünü tercih ettim. Fakat Göz Hastalıkları Bölümü’nü kazanmış olmam, beni patolojiden koparmadı. Tam aksine, asistanlığım sürecinde patoloji kitaplarını okumaya devam ettim. Çünkü tıp bir bütündür.
Herhangi bir hastalığı çok iyi anlayıp tedavi etmek isterseniz önce fizyolojisini ve sonra da patolojisini iyice anlamanız gerekmektedir. Patofizyolojiyi bilerek tedavi etmek en uygun olanıdır. Patoloji bana Göz Hastalıklarını anlamada ve tedavi sürecini daha özgüvenli bir şekilde sürdürmede çok yardımcı oldu. Asistanlığım sürecinde kendimce aldığım notları da bir araya getirerek, TUS’a hazırlanan meslektaşlarıma da faydalı olması amacıyla, ilk TUS Patoloji kitabımı 2011 yılında çıkardım. TUS’a hazırlanan meslektaşlarımdan aldığım geri bildirimler motivasyonumu daha da artırarak, 2019 yılında kitabımın altıncı baskısını, tamamlayıcı soru ve özet kitaplarımla birlikte tamamladım. Patoloji artık benim bir hobim gibi hayatımın içinde diyebilirim.

Eşinizle mesleki bilgi ve deneyimlerinizi paylaşıyor musunuz?

EB: “Hiç paylaşmıyoruz” demek, doğru olmazdı. Özlem’in fikirleri, benim için hem bir eş hem de bir meslektaş olarak çok değerli. Eşim ile tanıştığımız ilk günden bu yana hem akademik çalışmalarda hem de günlük çalışma pratiğinde, bilgilerimizi ve deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Özellikle akademik çalışmalarımın birçoğunda, eşimin katkıları olduğunu
söyleyebilirim.

İş, yaşam dengesi kurabiliyor musunuz?

EB: İş ile yaşam dengesini kurmakta, çoğunlukla güçlük çekiyorum. Eşimin ve arkadaşlarımın gözünde ben bir işkoliğim. Ama çocuklarımın da hayatımıza dahil olmasından sonra, bu denge kendiliğinden kuruldu.

Çocuklarınızdan bahseder misiniz? Hangi alanlara ilgi duyuyorlar?

ÖB: İki çocuğumuz var. Büyük kızım İnci 4 yaşında. Küçük kızım Duru 1 yaşında. İnci resim yapmaya çok meraklı. Duru ise bu aralar ayakta durma ve yürüme egzersizleri konusunda kendini geliştiriyor.

Ailenizle birlikte yapmaktan zevk aldığınız uğraşlarınız var mı?

ÖB: Ailemle birlikte alışveriş yapmak, sahilde yürümek, kızlarımla oyun oynamak, aile yemeklerine katılmak ve çocuklarımın yaşları gereği oyun parklarında gezmek gibi onlarla geçirdiğim her an bana zevk veriyor.

EB: Ailemle birlikte vakit geçirmekten, kısa tatiller yapmaktan, kitap okumaktan ve tenis oynamaktan keyif alıyorum. Fakat boş vakitlerimde bile textbook okumaktan keyif alıyorum. Bu biraz patolojik sanırım. Kayak yapmayı, tenis oynamayı ve yüzmeyi çok keyifli
buluyorum.

Seyahati sever misiniz? En çok birlikte gitmeyi sevdiğiniz mekânlar hangileri?

EB: Seyahati seviyorum. İşim dolayısıyla, hafta sonlarının çoğunu şehir dışında geçiriyorum. Yurt içinde gitmediğim çok az şehir var. İş nedeniyle gittiğimde, mutlaka o şehre özgün güzel yerleri de görmeye çalışıyorum.

Geleceğe yönelik hedeflerinizden bahseder misiniz?

EB: Hedeflerimin çoğunu gerçekleştirdiğimden “şu veya bu hedefim var” demek istemiyorum. Anı yaşayıp, olacakları görmeyi yeğlerim. Şu anda sağlıklıyım, bulunduğum konumda oldukça mutluyum. Bunlar benim için yeterli, “Dahası ne olurdu?” bilemiyorum.