Bi̇r Serginin Ardından… “Ve Kadın”

OFTALMOLOG DR. FÜSUN UZUNOĞLU, MESLEĞİNİN YANI SIRA 25 YILDIR RESİM YAPIYOR. BİRÇOK SERGİYE İMZA ATMIŞ OLAN DR. UZUNOĞLU, “VE KADIN” TEMALI ESERLERİNİ VE ONLARA İLHAM VEREN DÜŞÜNCELERİNİ KALEME ALDI.

KADINLARIN ÇARESİZLİKLERİ TOPLUM OLARAK HEPİMİZİN OMUZLARINDA… YAŞAMLARININ KARANLIKTA KALMASI, GÜZELLİKLERİN, ZEKÂLARIN, YETENEKLERİN SOLUP GİTMESİ HEPİMİZİN KAYBI…

Her gün gazetelerde görmeyi kanıksadık. Öyle ki biraz da can sıkıcı oldukları için bakmıyoruz bile çünkü şiddet her yerde. Şiddet demişken ille öldürmek, ille sakat bırakmak gerekmiyor. Şiddet sözle olur. Psikolojik olur. Ekonomik olur. Kurbağa deneyindeki gibi azar azar gelir. Alışırsın. Çıkış yolu bulamazsın. Oturup üzerinde düşünemezsin bile. Kimseye söyleyemezsin. Gidecek yerin yoktur. Kol kırılıp yen içinde kalır ama işte orada sen varsın. Yaşıyorsun. Nasıl yaşamayı seçiyorsun? O gelecek tufandan, fırtınadan, selden korkup da kendini ömür boyu bir işkenceye mahkûm etmek mi seçimin?

Olmamalı. Kendinle ve yaşamınla yüzleşmelisin. Kolay olmayacak. İnsanın en zor savaşıdır kendiyle olan ama kazanırsan hayatını geri almak var. Müthiş bir zafer var. Müthiş öz güven, saygı, mutluluk var. O savaşa girmeyi göze alıyor musun?

İşte bu düşüncelerle başladı hikâye. Kadın meselemiz var. Hiç de yadsınamayacak bir mesele. Çığlıklar, hıçkırıklar, çaresizlik, kimsesizlik, ölüm var. Öyle yaşamak da var bir yandan. Her gün öyle yaşamak… O karanlık susuz kuyudan çıkamamak, yardım alamamak, sesini duyuramamak var. Gazetelerde var, ekranda var, kitaplarda var, sosyolojide var, psikiyatride var. Aslında yanı başımızda var. Toplumda her sosyoekonomik düzeyde şiddet var. İşin can alıcı yanı, şiddet görenlerin toplumun en zayıf kesimi olması… Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, azınlıklar… Dünyanın her yerinde. Şiddet insana özgü. Hayvanlar dünyasında şiddet yok. Kadının toplumdaki yeriyle ilgili algılar değişirse bitecek ancak bu akıl almaz durum. Bu utanç verici durum.

İsterseniz birlikte bakalım “ve Kadın” hikâyesine. Aslında yıllar önce planlamışım. Resim çalışmalarım sırasında eskizlerimi buldum. Gazete kupürleri, kadın haberleri, bir kolaj, üzerine çalışılmış resimler. Zamansızlıktan kenarda kalmış bir proje. 2019 sonunda sergi çalışmasını planladığımda özellikle 8 Mart Kadınlar Günü’nü ve 14 Mart Tıp Haftası’nı içine alan bir tarihi seçtim. Ses getirmesini ve sembolik bir değeri olmasını istedim. Benimle birlikte doktor arkadaşım Hülya Karadayı Ergin’in seramikleri de Bahariye Sanat Galerisi’ndeki sergide yer aldı. Sergimizin adını “ve Kadın” koyduk. Benim açımdan kadına şiddet teması ön plandaydı. Pandemi, ziyaretçi sayısını etkilese de değişik ortamlarda tabloları paylaşmaya devam ettim. Burada sizlerle olduğu gibi…

Tablolarımı oluştururken gazetelerde çıkmış kadın haberlerini, fotoğrafları, uluslararası çalışmaları inceledim.

BOĞULAN KADINLAR

Bir grup tablomda beni etkileyen, Boğulan Kadınlar temasını gündeme getirmek istedim. Maskeleme ve akıtma teknikleriyle yapmış olduğum 100×40 cm ölçeğindeki üçlü akrilik çalışma ve diğer boğulan kadınlar, toplum baskısının ve alışkanlıkların, çaresizliğin, çıkış yolu bulamamanın bir anlatımı oldu.

Toplum içinde sesleri duyulmayan, kaybolan, yitip gittiğinin bile farkına varılmayan belki de yaşarken kaybedilen milyonlarca kadını simgeliyor benim için. O kadınların kendilerinin, durumu değiştirebileceklerinden ve bu yok oluşun yalnızca öğrenilmiş çaresizlik olduğundan haberi olmalı önce. O kadınlar her yerde.

Tablolarımdan bir başkası Elleri Bağlı Kadın. Tuval üzerine karışık teknik, 50×70 cm boyutlarında. Toplum içinde kısıtlanmış, yalnızca kadın olduğu için söz hakkı olmayan, seçimlerini evinin içinden dışarıya taşıyamayan, ekonomik özgürlüğü kısıtlanmış belki sözel ve cinsel tacize uğrayan belki zorla evlendirilen hatta satılan hatta hayatta kalmak için fuhuşa zorlanan, okula gitmekte önceliği olmayan, yalnızca kadın olduğu için daha düşük ücrete razı olan, sigortasız çalışan, boşanmak ve ayrılmak istediğinde toplum tarafından dışlanan, kızlarımız, kadınlarımız.

Onların bu çaresizlikleri toplum olarak hepimizin omuzlarında. Yaşamlarının karanlıkta kalması, güzelliklerin, zekâların, yeteneklerin solup gitmesi hepimizin kaybı. Onları bu düğümlerden kurtarıp özgürleştirdiğimiz oranda toplumca yükseleceğiz, üretken, uzlaşmacı, huzurlu, sevgi ve saygı dolu olacağız çünkü özgürlük, insanın doğal hâli. Tutsaklık, saldırganlık, mutsuzluk ve şiddet gündemimizden giderek uzaklaşacak.

GÖZLERİ BAĞLI KADIN

Gözleri Bağlı Kadın, küçük bir tablo ama gönderme yaptığı sorun büyük. Kadınlar görmemeli yaşamı. Görmeleri engellenmeli ya da sorunları görmezden gelerek dikensiz bir yaşama fit olmalı.

Kadınlar; sorunları olduğunu, birçok alanda yetkisiz, donanımsız olduğunu, dünyanın ileri ülkelerinde kadınların her meslekte ve yönetimde bulunduğunu, sorunların televizyon dizilerini izleyerek ve evde kalarak çözülmeyeceğini, bilgi toplumunda matematik, felsefe, sanat, siyasette kadının yeri olması gerektiğini görmemeli. Onlar; kendileri için ve ülkenin gelişmişliği için değişimin gerektiğini, erkek egemen kültürün kısıtlamalarıyla savaşarak almış olduğu hakları tek tek kaybetmekte olduğunu, önce kadın değil, önce insan olduğunu, erkeklerle eşit haklara sahipliğini, kapitalist sistemin, tüketmeye dayalı bombardımanlarının dünyayı ve ülkeyi getirdiği noktayı görmemeli.

Ezilmek ve süs bebeği olmak arasında bir yerlerde gidip gelirken bireyselliklerini ortaya koyabilecekleri en önemli kavramdan, insan olma kavramından ve bilgi edinme hakkından haberleri olmamalı ya da bu konu üzerinde hiç düşünmemeli. Ayrıca bu durum hep böyle kalmalı. Gazete kolajlarına gelince bu serginin çıkış noktasıydı aslında çünkü tacizlere, tehditlere, cinayetlere alışmak, onlara sıradan bir olaymış gibi bakmak, aslında insanlığımızın bir kısmını da kaybetmekle eş değer. Sonuçta iki günlük gazete kupürleri yetti kolajları hazırlamaya.

AİLE, ŞİDDETİN MERKEZİ

Sosyal politikalar aileyi korurken, ailenin güvenli bir alan olduğunu varsayıyor. Oysa aile, çocuğa, kadına ve yaşlıya şiddetin en çok görüldüğü yer. Ensest ilişkilerin, cinsel tacizin, ekonomik ve psikolojik şiddetin en çok görüldüğü yer. Bunun böyle sürüp gitmesi, sözde “ailenin korunması” gibi objektif ve bilimsel olmayan aynı bakış açısı ile sürdürülüyor. Ne yazık ki toplumun genelinin “Çıktığın eve tekrar dönemezsin.” ve “Aile parçalanmasın.” kabulüyle ve zaten sorunlu olan aile içi ilişkilerin görmezden gelinmesiyle yeterince psikolojik destek olunmamasıyla kısır döngü şeklinde sürüp gidiyor.

Ailedeki ekonomik sıkıntılar; kadının parasal bağımlılığı ve eğitiminin yetersizliğiyle bakış açısını genişletememesiyle kadının çalışmasının engellenmesiyle daha da büyüyor, ayrıca çocukların olması hatta kadının çocuklara bakabilmek için işini, okulunu bırakması ve yeniden işe dönememesi gibi nedenlerle de kadın üretkenlikten ve sosyal hayattan dışlanıyor.

Üstelik kadın, boşanmayı ve kendi ayakları üzerinde durmayı başarsa bile sokakta insanların gözü önünde öldürülebiliyor. Namus davaları ve kan davalarından söz etmiyoruz bile. Kendini asan, intihar eden genç kızlardan, onların umutsuzluğundan ve bunun kimsenin, en yakınlarındakilerin umurunda olmamasından, devletin kadını ve çocuğu koruyamamasından da söz etmiyoruz. Çocuk gelinlerden de.

İşte bu duygular ve düşüncelerle açıldı “ve Kadın” sergisi. Onların sessiz çığlıklarına ses olmak istedim ama ne kadar duyulduğunu bilmem. Bu şiddet, bu cinayetler hiçbir şekilde yok sayılamaz. Mutlaka bitecek. Bitene kadar o acılar içimizde yaşayacak. Bu durumun normalleşmesi toplumun kendi intiharıdır. Kadına insan olarak verilmeyen değer ve haklar, gelecek nesillerin de yazgısını oluşturacaktır. Saklanan, gizlenen, korkan kadınların yetiştirdiği kız ve erkek çocukların oluşturduğu toplum, sağlıklı, yaratıcı, öz güvenli olamaz, dünyaya katkı yapabilecek düzeye gelemez.

Gelişmekte olan ülkeler statüsünden yazık ki çıkamıyoruz. Gelişmişliği yanlış anladığımız için olabilir mi? Gelişmiş ülkeler statüsüne yükselebilmemizin yolu, kadını topluma katmaktan, ona değer vermekten, toplumsal ve psikolojik düzeyimizi ulusça bilgi ve sanat toplumu düzeyine taşımaktan geçer.

Kısıtsız, pazarlıksız, sahici niyetlerle…

Ophthalmology Life 37. Sayı