Camın Kırılgan Halinden Müziğin Formuna Uzanan Bir Çalışma

Demir Demirkan, neredeyse tanıdığı bütün doktorların yine doktorlardan oluşan müzik grupları olduğunu belirterek, “ben de onlara sormak istiyorum, ‘doktor olmasaydınız, müzisyen olmak ister miydiniz?’ diye, ama cevap belli sanırım…” diyor. Demir Demirkan ile sanat hayatı ve doktorlarla olan ilişkileri üzerine konuştuk.

Cam belgeseli çeken ve “günahı boynuma” isimli bir single yayınlayan müzisyen Demir Demirkan, duyusal konsantrasyonunun ve algısının büyük bir  bölümünü oluşturduğu için “görme”nin kendisi için ayrı bir önem taşıdığını belirtiyor ve sözlerine ekliyor:  “Eskilerin ‘gözler kalbin aynasıdır’ ya da ‘gözler ruha açılan penceredir’ sözleri çok doğru.”

Öncelikle yeni albümünüzden bahseder misiniz?

“Günahı Boynuma” isimli bir single yayınladım. Günahı Boynuma’nın temel teması insanın kararlarını  ve yaşantısını öz prensipleri paralelinde alması ve bunların da iyi veya kötü sonuçlarına öz  sorumluluk ile yaklaşılması ile ilgili. Yani kısaca kişisel bütünlük ile alakalı. Öz eleştirisini  dürüst bir şekilde yapan bireyin dışarıdan yapılan sığ ve tabansız eleştiriler ve iftiraları nasıl  algıladığı ile ilgili.

Albümünüzle ilgili dinleyicilerinizden ne tür geri dönüşler alıyorsunuz?

Geçtiğimiz aylarda kemik  dinleyici kitlemi saflaştırma imkânı buldum. Bunu da bu şarkının tanıtımları sayesinde  başarabildim. Günahı Boynuma’ya konu olan kitlenin ortaya çıkması ve kemik izleyicimden ayrışması  çok iyi oldu. Beni ilgilendiren de benim kitlem zaten ve bu şarkı hakkında iyi geri dönüş aldım. ilerleyeceğim yönü de tayin edebilmiş oldum. 2015 Mart ayında  başlamıştım tekrar sahne almaya. Ondan önce de neredeyse 2-3 yıl pek sahne yapmadım. Genelde stüdyoda ürettim. Açıkçası 2015 Mart’dan bu yana özellikle Günahı
Boynuma’dan sonra yeni yapacağım şarkılarımda ne tür bir yol izleyeceğim çıktı ortaya.

Cam belgeseli çektiniz, sizi etkileyen ve belgesel çekimine yönlendiren unsurlar neler oldu?

Cam sanatı ve uygulaması esnasındaki görsel etkiledi beni aslında. Buna müzik yapmak istedim. Müziği yapmak için de önce film lazım tabi. Durum böyle olunca filmi çektim
ve sonra da müziklerini yaptık. Camın kor ve akışkan halden son haline, kırılgan ve katı haline dönüşümü çok etkileyici bir süreç… Müziğin formsuz halden son haline  ulaştığı, besteleme ve performans sürecine çok benziyor. Bir sürü farklı teknik ve uygulama var. Ben bunlardan bir kaçını görüntüledim. Konuyla ilgili de bir elektro-gitar konçertosu yazdım. Filmin müzikleri bu konçertodan alıntılar ile  geliştirildi.

NAZAR BONCUKLARININ ETKİSİ

Cam, kırılgan narin bir obje… Göze hoş görünen bir obje… Sizin de özellikle nazar boncuğu üzerinde  çalıştığınızı biliyoruz. Tüm bunları bir potaya koyduğunuzda göz ve cam sanatının benzerlikleriyle  kurduğunuz ilişkiden bahseder misiniz?

Nazar boncuğu ile daha fazla ilgilenmemin iki sebebi var. Birincisi sanatsal bir objeyle
ilişkilendirilen ruhsal/psikolojik anlam… Yani nazar, negatif enerji, kötü niyet vs. diye adlandırabileceğimiz psyco/spiritüel olguya kalkan olarak işlev gören camdan bir form olması çok ilginç. Göze benziyor ve kötü bakışlardan, niyetlerden koruyor inanışa göre. ikinci sebebi
ise bu boncukların yapım sürecinde kullanılan otantik fırınlar. Yaklaşık 3.000 yıldır kullanılan
fırınlarda yapılıyor bu boncuklar ve yapım süreci, ortam ve ustaları çok ilgimi çekti. Yeni
uygulamalarda bildiğimiz mavi nazar boncuğu formu biraz aşılıp, gözü olan başka formlar, renkler ve  gözün farklı şekillerde stilize edilmiş formları da görülüyor. “Göz” sizin çalışmalarınız açısından ne ifade ediyor? Müzik her ne kadar işitsel bir sanat olsa da
görsel yan öğeleri çok fazla. En basitinden video klipten tutun da, albüm kapak tasarımı, konser sahne tasarımı ve ışığına kadar birçok alanda görsel öğeler ile besleniyor. Günümüzde sanatsal sunumlar artık neredeyse yüzde yüz oranda birçok duyuya hitap edecek şekilde tasarlanıyor. Benim alanımda da daha  çok işitsel ve görsel olarak tasarlanıyor bütün sunumlar. Görmek benim için ayrı bir önem taşıyor, çünkü duyusal konsantrasyonumun ve algımın büyük bir bölümünü görmek oluşturuyor.  Gitar çalmak, şarkı söylemek söz konusu olduğunda zihnimde canlandırdığım paternler, renkler ve hareketler tamamen görsel. Bunun yanında “göz” dendiğinde aklıma karşımdakinin gözlerine bakmak geliyor.  Tanımadığınız birisi ile karşılaştığınızda bile sözel iletişimden çok çok önce kurulan göz teması  bu irtibatın ne şekilde ilerleyeceğini belirliyor. Vücut dilinin en belirgin olduğu organ gözler. Siz bilinçli olarak karşınızdakinin gözlerini, niyetini, ruhunu, duygusunu okumasanız bile,
içgüdüsel olarak o insan ile olan ilişkinizi çoktan kurmuş oluyorsunuz.

SANAT İÇİN DE SAĞLIK GEREKİR

Bir göz doktoru ile yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınız var mı?

Doktor değil ama ehliyet sınavında az daha göz testinden geçemiyordum. Tek gözü kapayıp uzaktaki harfleri okuma sırasında gözüme fazla bastırdığım için açınca bir süre pek bir şey göremedim. Neyse ki testi yapan durumun farkındaymış, birçok kişiye aynı şey oluyormuş. Onun dışında yaşım ilerledikçe zaman zaman yakını görmek ile ilgili sorunlarım olabiliyor ama bozulmayı geciktirmek  için egzersizler buldum onları uyguluyorum, o yüzden bir göz doktoruyla yaşayacağım ve  unutamayacağım bir anımın olmasına umarım daha çok var 🙂

Müzisyen olmasaydınız doktor olmak ister miydiniz?

Benim bir kalp cerrahı dostum var. Aynı  yaştayız. Şimdi çok iyi bir konumda ama bu konuma gelebilmek için yaşadığı hayatı çok yakinen  biliyorum. ‘Doktor olmak isterdim’ demek kolay da, “olabilir miydim?” bilemiyorum. Bazen bu  dostumun her gün hayatlar kurtardığını düşündükçe kendi mesleğimin insanların hayatına katkısını  düşünüyorum. Sanatsal estetik insan hayatında çok önemli tabi ki ama ondan önce insanın bir hayatı ve estetiği
algılayacak sağlıklı gözleri, kulakları ve genel olarak sağlığı olması lazım. Bu da doktorlara emanet. Bu arada söylemeden de geçemeyeceğim. Neredeyse tanıdığım bütün  doktorların yine doktorlardan oluşan müzik grupları var. Ben de onlara sormak istiyorum, “doktor
olmasanız müzisyen olmak ister miydiniz?” diye, ama cevap belli sanırım…

Ophtalmology Life 2016 23. Sayı